HMK’ya Tabi Hakem Kararlarının İptaline İlişkin Davalarda İcranın Geri Bırakılması


27 September 2024

Erdinç Bozkurt / Avukat

Tahkim Yargılaması ve Hukuki Dayanak

Uyuşmazlığa düşmüş olan tarafların, kanunun tahkimle çözülmesine izin verdiği konularda, uyuşmazlığın çözümünü mahkeme yerine hakem adı verilen kimselere bırakmaları ve uyuşmazlığın bu hakemler tarafından incelenip kesin ve bağlayıcı olarak çözülmesine tahkim denir.
Türk hukukunda milletlerarası tahkim ve milli tahkim ayrı mevzuatlarda düzenlenmektedir. Milletlerarası Tahkim Kanunu (“MTK”), yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği veya bu kanun hükümlerinin taraflar ya da hakem veya hakem kurulunca seçildiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanır.
Milli tahkim (yerli tahkim) ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 407 ve 444. maddeleri arasında düzenlenmiş olup yabancılık unsuru içermeyen uyuşmazlıklarda HMK hükümleri uygulanır.

Bu yazımızda, HMK’ya tabi olarak verilen hakem kararlarına karşı açılabilecek olan iptal davası ve iptal davası sürecinde hakem kararının icrasının geri bırakılması kapsamında uygulamada karşılaşılan bazı sorunlar incelenecektir.

Hakem Kararının İptali Davası

Hakem kararına karşı, HMK m. 439 tahtında, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde iptal davası açılabilir. İptal davasına bakmaya yetkili mahkeme tahkim yerinin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesidir. İptal davası bir kanun yolu olmayıp ayrı bir davadır. Yani bölge adliye mahkemesi iptal davasına ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakar.
Kanun yolu, bir karardaki maddi ve usuli eksiklik ve hataların bertarafı için gerçekleştirilebilecek usuli yolları ifade eden bir müracaat yoludur. Aşağıda değinileceği üzere iptal davasına bakan hakim uyuşmazlığın esasına girerek maddi bir değerlendirme yapmayacaktır.

Hakem kararının iptali sebepleri HMK m. 439/2’de sayılmıştır. Bu sebepler haricinde başka bir sebeple iptal talebinde bulunulması halinde bu talep bölge adliye mahkemesi tarafından reddedilecektir. İkinci fıkrada, tahkimin amacı, niteliği, tarihsel gelişimi gereği ve tahkimde sürati temin etmek için, hakem kararlarının iptali sebepleri sınırlı olarak sayılmıştır. Sayılan sebepler incelendiğinde, hakimin hukuku doğru uygulayıp uygulamadığının iptal sebebi olarak öngörülmediği anlaşılmaktadır. Fakat eğer hukukun yanlış uygulanması kamu düzenine aykırılık teşkil ediyorsa hakim, hukukun doğru uygulanmamasını iptal sebebi olarak kabul edebilecektir.
İptal davasına karşı HMK m. 439/6 uyarınca temyiz yolu açık tutulmuştur. Buradaki temyiz davası bir kanun yoludur. Fakat madde metninde açıkça belirtildiği üzere iptal davasına karşı temyiz yoluna başvurulması kararın icrasını durdurmayacaktır.

Hakem Kararlarının İcrası

Hakem kararları niteliği itibariyle bir mahkeme kararı niteliğindedir. Dolayısıyla, taraflar hakemin verdiği kararı yerine getirmekle yükümlüdürler. Taraflarca hakem kararının, rızaen yerine getirilmediği hallerde, cebri icra yoluna başvurmak gerekecektir. Hakem kararlarının icra edilebilir nitelikte olduğu HMK m. 436’nın gerekçesinde vurgulanmıştır.
Bu halde başvurulacak cebri icra yolu, hakem kararının yargısal nitelikte bir karar olmasının gereği olarak ilamlı icradır.

İcranın Geri Bırakılması ve Teminatın Yatırılacağı Merci

Hakem kararlarına karşı taraflar HMK m. 439 uyarınca bölge adliye mahkemesinde iptal davası açabilirler. Fakat kararın iptal davasına konu edilmesi, başlatılmış olan bir ilamlı icra takibini durdurmayacaktır. Alacaklı iptal davası devam ederken, icrai işlemlerine devam edebilecektir.

Ne var ki, taraflardan biri HMK m. 439/4 uyarınca kararda hükmolunan para veya eşyanın değerini karşılayacak bir teminat gösterilmek şartıyla icra müdürlüğünde devam etmekte olan ilamlı icra takibini durdurabilir.

Madde metninde gerekli teminat gösterilerek bölge adliye mahkemesinden icranın geri bırakılması talep edileceği düzenlenmiş olsa da teminatın nereye yatırılması gerektiği ve icranın geri bırakılması kararının hangi mahkemeden, nasıl alınması gerektiği mevzuatta düzenlenmemiştir. Bu durum uygulamada tereddüde sebebiyet vermektedir. Kimi borçlular hakem kararının icrasının geri bırakılması için bölge adliye mahkemesinden talepte bulunurken, kimi borçlular ise icra hukuk mahkemesinden tehiri icra talep etmektedirler. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nce icranın geri bırakılması kararının, yargılamayı yapan bölge adliye mahkemesi tarafından verilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Bu bağlamda icra hukuk mahkemelerine yapılan icranın geri bırakılması talepleri reddedilmektedir.

Doktrinde de kararın bölge adliye mahkemesinden alınması gerektiği konusunda uzlaşılmış olsa da kararın nasıl alınması gerektiği hususu tartışmalıdır. Konuya ilişkin doktrinde iki farklı görüş ortaya çıkmıştır. Teminatın nereye gösterileceği hususundaki ilk görüş; İİK 36’nın kıyasen uygulanması gerektiğidir. Bu görüşe göre, İİK 36 uyarınca icranın geri bırakılmasını isteyen taraf bölge adliye mahkemesinden icranın geri bırakılması hakkında karar alana kadar, takibin başladığı icra müdürlüğüne teminatı göstererek süre isteyeceğini kabul etmektedir. Yani bu görüşü savunanlar, mahkeme ilamlarına binaen başlatılan ilamlı icralarda uygulanmakta olan; “icra mahkemesinden tehiri icra kararı alınana kadar icra müdürlüğüne teminatı yatırıp derkenar sunarak mehil vesikası alınması” usulünün izlenmesi gerektiğini savunmaktadırlar.

Diğer görüş ise, teminatın iptal davasına başvurulduğu bölge adliye mahkemesine gösterilmesi gerektiğidir. Bu görüşü savunan yazarlar, “hakem kararlarına karşı iptal davasının” düzenlendiği HMK’nın 439. Maddesinde; “Tehiri icra kararı için icra müdürlüğüne teminatın depo edilerek ilgili icra mahkemesinden icranın geri bırakılması kararının alınması gerektiğini” düzenleyen İcra İflas Kanunu’nun 36. Maddesine herhangi bir atıf yapılmamış olmasını, hakem kararlarının icrasına ilişkin ayrı bir usul öngörüldüğü şeklinde yorumlamaktadır. Buna bağlı olarak icranın geri bırakılması kararı alınana kadar, borçlu iptal davası açtığını bölge adliye mahkemesinden aldığı bir belgeyle ispat edecek ve icra müdürlüğünden, herhangi bir teminat göstermeksizin, tehiri icra kararı alınana kadar süre alacaktır. Ardından tehiri icra kararının alınması esnasında teminatı bölge adliye mahkemesine gösterecektir.

Bu uygulamanın en büyük riski, iptal davasının reddedilmesi/tehiri icra kararının kaldırılması durumunda karşımıza çıkmaktadır. Çünkü yatırılan teminat bölge adliye mahkemesinin zilyetliğinde olduğundan icra müdürlüğü teminatı paraya çeviremeyecek veya nakdi teminata el koyamayacaktır.

Teminatın yatırılmış ve bölge adliye mahkemesinden icranın geri bırakılmasının talep edilmiş olması, mahkemenin icranın geri bırakılması kararı vermesi gerektiği anlamına gelmez. Mahkemenin icranın geri bırakılması kararı vermesi için, dayanılan iptal sebebinin ciddi olması gerekmektedir. İptal sebebinin ciddi olması ifadesi, mahkemenin dosyada derin bir inceleme yapması anlamını taşımamaktadır. Mahkemenin tehiri icra kararını vermesi için dosyaya ilk bakışta sebebin ciddi olduğuna karar vermesi gerekmektedir.

Mahkeme, sunulan iptal sebeplerini ciddi bulması sonucunda, davaya konu icra takibinin, iptal davasının sonuna kadar geri bırakılmasına karar verecektir. Kanun koyucu tarafından, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı iptal davasına karşı kanun yolu açık tutulmuştur. Buna göre iptal davasının tarafları iptal kararına karşı temyiz yoluna başvurabilecektir.

İptal kararına karşı temyiz kanun yolu HMK m. 439/6’da düzenlenmiştir. İlgili madde uyarınca temyiz yoluna başvurmak, kararın icrasını durdurmaz.
Kanun koyucu temyiz kanun yolunda, iptal davasından farklı olarak, kararın icrasını durdurabilecek bir usul de öngörmemiştir. HMK 439/4’te iptal davasının kararların icrasını durdurmayacağı, fakat taraflardan birinin talebiyle, hükmolunan meblağ değerinde teminat gösterilmesi karşılığında kararın icrasının geri bırakılabileceği düzenlenmişken, temyiz yolunu düzenleyen 6. fıkrada temyizin, kararın icrasını durdurmayacağını düzenlemekle yetinmiştir.

Sonuç

Yakın zamanda verilen bir bölge adliye mahkemesi kararı incelendiğinde uygulamada HMK’ya tabi olarak verilen bir hakem kararı rızaen yerine getirilmediğinde, alacaklının başlattığı icra takibinin borçlu tarafından geri bırakılması talebinin, iptal davasını gören bölge adliye mahkemesine yapılmasının ve teminatın da buraya yatırılması gerektiğinin kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Fakat bu uygulama, icra müdürlüğü tarafından bölge adliye mahkemesinin zilyetliğindeki teminata el konulamayacağı, buna bağlı olarak icra müdürlüğünün takip konusu borcu tahsil etmesi için borçluya ödeme imkanı sunması gerekeceği riskini barındırmaya devam etmektedir.

  1. AKINCI, Ziya, Milletlerarası Tahkim, 5. Baskı, Vedat Yayıncılık, İstanbul 2020, s. 5
  2. Yabancılık Unsuru Taşıyan Haller Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 2. Maddesinde sayılmıştır.
  3. SURAL, Ceyda, Hakem Kararlarının İcrası ve İptal Davası, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014, s. 1378.
  4. KALPSUZ, Turgut, Türk Hukukunda Hakem Kararlarının Temyizi Sebepleri, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, Haziran 1997, Cilt XIX, Sayı 1, (s. 5-41), ss. 5-6. (YILDIRIM, Fikret, Tahkimde İptal Davası ve İptal Davasının Amaçları Bakımından Bazı Değerlendirmeler, s. 3007)
  5. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 439 Gerekçesi
  6. EKŞİ, Nuray, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Tahkim s. 196
  7. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 436 Gerekçesi
  8. SELÇUK, Seyhan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Verilen Hakem Kararlarının İcrası, s. 116
  9. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2018/3344 E. 2019/1763 K. 09/10/2019
  10. İstanbul Anadolu 12. İcra Hukuk Mahkemesi 2017/803 E. 2018/366. K.
  11. Pekcanıtez Hakan/Yeşilırmak Ali, Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, 15. Bası, C. III, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2017, s. 2791
  12. Özbek Mustafa Serdar, “Yeni İcra ve İflas Kanunu İçin Öneriler Işığında İlamlı İcrada İcranın Ertelenmesi”, TNBD 2018/1, ss. 64 - 65
  13. SELÇUK, Seyhan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Verilen Hakem Kararlarının İcrası, s. 116

Bu yazıda yer alan bilgi ve değerlendirmeler yalnızca bilgilendirme amaçlıdır. Somut olaya uygulanan bir hukuki görüş niteliğini haiz değildir. Reklam niteliği taşımaz. Bu yazının fikri mülkiyet hakları Emine Ceren Çakır Avukatlık Ortaklığı'na aittir ve tüm hakları saklıdır.